Sanat ve Şehir: İzmit’te Kamusal Akıl, Estetik ve Kültürel Bellek Üzerine Bir Buluşma
Point Kültür Sanat, İzmit Belediyesi iş birliğiyle şehir, kültür ve sanat ilişkisini merkeze alan anlamlı bir panel düzenledi. “Sanat ve Şehir” başlıklı bu buluşma; bir yandan şehir yaşamının kültürel boyutlarını tartışmaya açtı, diğer yandan kamusal alanın sanatsal bir karşılaşma mekânı olarak nasıl yeniden anlamlanabileceğini ortaya koydu.
Etkinliğin ev sahipliğini İzmit Mimarlar Odası – Tarihi Taş Bina üstlendi. Bu tercih, başlı başına bir mesaj taşıdı:
Geçmişi, belleği ve mimari kimliği olan bir yapı içinde, geleceğin kültür politikaları ve şehir vizyonu konuşuldu.
Panelin konuşmacıları güçlü bir entelektüel çerçeve oluşturdu:
- Prof. Dr. Ruşen Keleş
- Prof. Dr. Mehmet Tunçer
- Bekir Ödemiş
- Mustafa Küpçü
Söyleşinin moderatörlüğünü ise Point Kültür Sanat Kurucusu Sedat Çiftçioğlu üstlendi; yönetim fonksiyonuna ve kültür-sanat politikalarına dair yönelttiği sorular ile tartışmayı derinleştiren bir çerçeve sundu.
Şehir, Sanat ve Kamusal Alan: Tartışmanın Omurgası
Panelde ele alınan başlıklar, yalnızca güncel kültür politikalarını değil, şehirlerin geleceğini de tartışmaya açtı.
Prof. Dr. Ruşen Keleş, kent planlamasında sanatın yeri, yerel yönetimlerin kültür politikaları ve kamusal alanlarda sanatın sosyolojik etkileri üzerine görüşlerini paylaştı. Kent kimliğinin oluşumunda sanatın yalnızca estetik bir unsur olmadığını; aynı zamanda katılımcılığı ve aidiyeti güçlendiren bir kamusal akıl bileşeni olduğunu vurguladı. :contentReference[oaicite:0]{index=0}
Bekir Ödemiş, kültürel mirasın korunmasında sanatın rolü, yerel yönetimlerin kültürel projeleri ve toplumla kurulan etkileşim üzerinde durdu. Sanatın, şehirle ve toplumla kurduğu ilişkinin yalnızca bir “faaliyet takvimi”nden ibaret olmadığını; süreklilik isteyen, vizyoner bir kültür politikası gerektirdiğini hatırlattı. :contentReference[oaicite:1]{index=1}
Mehmet Tunçer’in Perspektifi: Sanatın Şehirle Kurduğu Diyalog
Prof. Dr. Mehmet Tunçer, sanatın şehirle kurduğu ilişkiyi çok katmanlı bir perspektiften ele aldı:
- Sanatın şehirle kurduğu ilişki ve kentsel estetik
- Mimari ile sanatın diyaloğu ve sanatsal belleğin mekânda temsili
- Kamusal sanat ve toplumsal bellek
- Sanatın eğitici ve dönüştürücü gücü
- Sanatın kurumsal hafızası ve üniversitelerin rolü
- Türkiye’de sanatın bugünü ve kamusallıkla ilişkisi
Onun yaklaşımı, sanatın şehirde yalnızca estetik bir “ekstra” olmadığını; toplumsal gelişimin, bilincin ve kültürel sürdürülebilirliğin asli unsuru olduğunu net biçimde ortaya koydu.
Üniversitelerin ve sanat kurumlarının, akademi ile toplum arasında birer köprü olarak çalışmasının, şehirlerin kültürel hafızasını besleyen en önemli kaynaklardan biri olduğu vurgulandı.
Mustafa Küpçü’nün Şehir Okuması: Estetik, Adalet ve Hafıza
Panelin önemli ayaklarından biri de Mustafa Küpçü’nün şehir ve kültür okumasıydı. Bir yazar ve kültür insanı olarak şehirleri nasıl okuduğunu anlatırken, şu sorular etrafında çarpıcı bir çerçeve çizdi:
Şehir sadece binalardan mı ibarettir, yoksa bir duygu ve hafıza mekânı olarak mı var olur?
Küpçü, şehirleri yalnızca fiziksel yapılar bütünü olarak değil; yaşanmışlıkların, seslerin, kokuların, hikâyelerin ve adalet duygusunun biriktiği canlı organizmalar olarak ele aldı. Şehir, ona göre, insanın hafızasını ve vicdanını taşıyan bir “ortak mekân”dı.
Estetik, adalet ve kamusal alan arasındaki bağ
İlk bakışta birbirinden uzak gibi görünen estetik ve adalet kavramlarının, şehir yaşamının temel ahlaki meselelerine işaret ettiğini söyledi.
Bir şehirde “güzellik” ile “hakkaniyet” arasında kurulabilecek bağın, yalnızca mimari estetikte değil; parkların dağılımından, kültür alanlarına erişime, kamusal hizmetlerin niteliğinden, insanların kendini ifade edebilme imkânlarına kadar uzandığını vurguladı.
Türkiye’nin kentleşme süreci ve kültürel kişilik
Türkiye’nin yakın dönem kentleşme sürecine bakıldığında, şehirlerin kültürel kişiliğini yitirme ile yeni bir kimlik arayışı arasında salındığını belirtti.
Bu geçiş sürecinde edebiyatın ve sanatın, hem eleştirel bir ayna hem de yeni bir kimlik tahayyülünün kurucu unsuru olabileceğini ifade etti.
Küpçü’nün katkıları, panelde şehir–estetik–adalet üçgenini daha görünür kıldı ve tartışmayı, teknik planlama sınırlarının ötesine taşıyarak kültürel ve etik bir zemine oturttu.
Moderasyon ve Yönetim Perspektifi: Kültür-Sanat Yönetimi Üzerine
Söyleşinin moderatörü Sedat Çiftçioğlu, tartışmayı yalnızca soru–cevap akışına bırakmadı; yönetim bilimi ve kültür-sanat politikaları perspektifinden yönlendirdi.
- Yerel yönetimlerin kültür-sanat alanındaki stratejik rolü,
- Şehirlerin “kültürel sermayesi”nin nasıl okunabileceği,
- Küçük ölçekli kültür girişimlerinin kamusal alanda nasıl kalıcı etki yaratabileceği,
- Sanat kurumlarının yönetim fonksiyonu ile toplumsal sorumlulukları arasındaki denge
üzerine yaptığı vurgular, söyleşiye kurumsal bir çerçeve kazandırdı.
Bu moderasyon çizgisi, paneli yalnızca teorik bir tartışma olmaktan çıkarıp; uygulanabilir kültür-sanat yönetimi modelleri üzerine düşünmeye davet eden bir zemine taşıdı.
Sanatın Kamusal Hafıza ile Kurduğu Bağ
Panelin ortak nefesi şuydu:
Sanat, bir şehri yalnızca güzelleştirmez; ona hafıza, anlam ve birlikte düşünme alışkanlığı kazandırır.
Konuşmalarda, şehirlerin geleceğini yalnızca ekonomik büyüme ya da fiziksel dönüşüm üzerinden okumanın eksik kaldığı vurgulandı.
Bir şehrin; edebiyatıyla, müziğiyle, heykelleriyle, çocukların resimleriyle, yaşanan mekânlarında biriken duygularla “şehir” haline geldiği ifade edildi.
Kamusal alanlarda sanatın görünürlüğünün artması; yalnızca estetik bir dönüşüm değil, daha katılımcı, daha bilinçli, daha birlikte düşünebilen bir toplum yapısına işaret eden bir süreç olarak ele alındı.
Türkiye Bağlamında Bir Kültür-Şehir Tartışması
Panel, aynı zamanda daha geniş bir soruyu da gündeme getirdi:
Türkiye, kültürel bir Rönesans potansiyeline sahip mi?
Bu potansiyeli şehirler üzerinden büyütmek mümkün mü?
Verilen yanıt, temkinli ama belirgin bir iyimserlik taşıdı: Evet, mümkün.
Ancak bunun için:
- nitelikli kültür politikaları,
- yerel yönetimlerin vizyoner yaklaşımı,
- sivil inisiyatiflerin sürekliliği,
- üniversiteler ve kültür kurumlarının ortak hareketi
gerektiği vurgulandı.
İzmit İçin Kalıcı Bir Katkı
“Sanat ve Şehir” paneli, yalnızca bir etkinlik olarak kalmadı; İzmit’in kültürel söylem gücüne değerli bir katkı olarak kayda geçti.
Şehrin kültür hayatına;
- entelektüel derinlik,
- tartışma zemini,
- kamusal akıl perspektifi,
- sanat üzerinden yeni bir gelecek tahayyülü
kazandırdı.
Her konuşmacının birikimi ve moderasyonun kurduğu çerçeve, İzmit’in kültürel hafızasına yeni bir halka ekledi.
Son Söz
Buluşmanın sonunda ortaya çıkan ortak duygu şuydu:
Bir şehir, sanatla nefes alır.
Sanat varsa düşünce vardır.
Düşünce varsa ortak akıl, hafıza ve gelecek umudu vardır.
İzmit Belediyesinin katkılarıyla beraber Point Kültür Sanat’ın düzenlediği bu panel; işte tam da bu umudu büyüten, şehrin kültürel damarına yeni bir canlılık taşıyan bir adım olarak hafızaya geçti.




